İnsan için kalp ve akıl ikiliği çok temel bir özelliktir. Kalp ile kastettiğimiz duyguların dünyası hemen her zaman aklın ve mantığın dünyasına hükmeder. Akıl kalbe tabidir, tersi değil. Ülkenin bir ucunda deprem olduğunda hepimiz koşup en değerli şeyimizden, kanımızdan, bir miktarını hiç tanımadığımız birileri iyileşsin diye veriyoruz. Bunu ancak kalp yaptırabilir; çünkü tamamen mantık dışıdır, ve akıl için bu eylemde kendi çıkarımıza birşey bulmak imkansızdır. Oysa kalp dayanışma ve şefkat duygusuna dayalı bir insan örgütlenmesi hayal eder: kalbin kendinden bir “vizyon”u vardır ve genellikle aydınlıktır. Akıl ise ancak kendisine bir vizyon verildiğinde bir sonuç verir, yoksa kısırdır ve karanlığa düşmeye meyillidir.
“Dijital dönüşüm” dediğimiz şeyi aklın ve bilimin kalbin vizyonuna verdiği hizmette yeni bir dalga olarak görmek isteriz; dijital teknolojileri daha iyi bir yaşam vizyonuna dönüştüren bir süreç. Ne var ki bu süreç pek çok açıdan yoldan sapmaya müsait. Bu yüzden sürekli bir farkındalıkla yaklaşmamızı gerektiriyor. Dijital dönüşüm hiç birimizin, özellikle de yöneticilerin ve karar vericilerin, “ben anlamam bu işlerden” deyip geçebileceği birşey değil. Çok güçlü, ancak potansiyeli iyi veya kötü yönlere evrilebilecek, dikkat gerektiren bir dönüşüm.
Bolu Kartalkaya’da 78 insanımızın hayatına mal olan otel yangını ile ilgili bir haber birşeylerin ne kadar yanlış gittiğini çok iyi anlatıyor: https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/grand-kartal-otelden-musterilerine-pes-dedirten-mesaj-sizleri-2292305 . Habere göre yangının olduğu otel müşterilerine “tatilinizden memnun kaldığınızı umarız” minvalinde bir mesaj göndermiş. Belli ki sistemin bir yerindeki “müşteri ilişkileri yönetimi” (MİY) yazılımı otomatik bir mesaj gönderiyor. Sonuç ise bir MİY faciası olmanın çook ötesinde, sadece yürek yaralayıcı. Bu örnek dijitalleşmenin insan unsurunu, “kalbi” bir kenara iten yönde bir dönüşüme doğru yoldan sapmasının tipik -ve acı verici- bir örneği.
Endüstri 4.0 üzerine konuşanlar sık sık “işleri ve kararları insandan alıp makineye devredersek daha az hata olur” diyerek dijital dönüşümü kendiliğinden erdemli bir süreç olarak sunmaya çalışıyorlar. Ama her örnekte görüyoruz ki kontrolün insanda kalması önemlidir. İnsan büyük resme hem aklı, hem duyguları, hem de toplumca paylaşılan değerler üzerinden bakarak karar verir. Makinelerin böyle birşey yapması mümkün değil; siz bakmayın yapay zeka konusundaki gelişmelere. Onlar bu yönde değil, farklı bir yönde gelişmelerdir ve yanlış anlaşılıp insanı bir kenara iten dijital çözümlere dönüştürülmeleri çok farklı türden tehlikeler arzeder.
Bu örnek olayı yöneticiler ve karar vericiler açısından dijitalleşmeyi insan unsurunu bir kenara iten değil aksine onu güçlendiren bir süreç olarak kurgulamaları konusunda bir uyarı olarak okumak lazım.