Bir işletme hocası olarak son günlerdeki Migros haberlerini ilgiyle izliyorum. Önceki gün şirketin çok sayıda çalışanı ücret iyileştirme talepleriyle şirket yönetim kurulu başkanı Tuncay Özilhan’ın evinin önünde bir protesto gerçekleştirdiler ve polis tarafından gözaltına alındılar. Gözaltına alınan işçilerden birinin gözyaşları içerisindeki fotoğrafı da sosyal medyada çok yankı buldu. Bu sahneye işletme veya idari bilimler açısından nasıl bakabiliriz?
Aynı soruyu yıllar önce Beyza Oba hocamla beraber yazdığımız bir kitap bölümünde Soma maden faciası ile ilgili olarak sormuştuk*. İşletmeler ve yöneticiler böyle olaylarda nasıl tepki veriyor? Neden işletme bilimi tam da kendi uzmanlık alanları olan bu konuda hiçbir şey söyleyemiyor? Sorunun cevabı ithal kapitalizmin ve ona yönetici yetiştiren işletme okullarımızın çarpık felsefesine ve tarihçesine uzanıyor. O akademik metinde yazdıklarımı burada tekrar etmeyeceğim. Ama ana fikir şudur: bir işletme sosyal bir varlıktır, ve bu varlığı sadece parayla tarif edemezsiniz. O şekilde tarif etmekte ısrar ederseniz kötü bir iş çıkar ortaya. Sadece çalışanlarına yansıyan bir kötülük değil bahsettiğim; o zaten aşikar. Bu bakışın görmezden geldiği insani sınırlar aynı zamanda bu süfli Türk şirketi ile Silikon Vadisinin veya Kuzey Avrupa’nın başarılı işletmelerini ayıran görünmez sınırlardır. Sınırın diğer tarafında çok daha iyi işler var (mükemmel değiller, ama işletme biliminin teşhis edebildiği kadarıyla en iyiler.)
İşletme bölümüne yeni başlayan öğrencilere genellikle sorarım: “bir işletmenin varoluş amacı nedir?”. Öğrencilerin çoğu bu bölümü bitirmenin ne kadar kolay olacağına dair bir rahatlama hisseder ve bıyık altından gülümseyerek el kaldırıp cevap verirler: “kar etmek için”. Lise boyunca maruz kaldıkları şeylerin arasında Nietzche yoktur maalesef. Bu yüzden “insan olmanın” ve “yönetici/lider olmanın” nasıl birbirinden ayrılamayacağını konuşmaya başlarız. Ortada iki soru vardır: (1) işinizi yönetirken vicdansız bir varlık gibi davranıp akşam eve gidince iyi bir insan olabilir misiniz ve olmak ister misiniz?, ve (2) böyle olursanız yönettiğiniz şirketten nasıl bir cacık olur? İnsan olmak kapının önüne çıkmak ve onlarca yıldır ekibinizde çalışan insanlarla doğrudan konuşacak cesarete ve iyi niyete sahip olmaktır. Lider olmak ta kendini kızgın ve kaybolmuş hisseden bu insanlara onun yerine umut ve aidiyet duygusunu verebilmektir. Hesap makinesi liderliğin yerini tutamaz.
Şirketlerin kar etmesi nefes almak gibidir. Onsuz yaşayamazlar. Ama amaç bu mudur? Bir insana hayattaki amacını sorduğunuzu düşünün, cevabı “nefes almak” olsun. Bu kene gibi bir parazit için uygun bir cevap olabilir, ama insan dediğinin bir iddiası olmalı. Ticari işletmeler ekonomik koşullara göre zaman zaman az ya da çok kar edebilir. Ama ortada her ne varsa arkasındaki sebep nadiren acımasızlıktır. Genellikle başarının sebebi çalışanlarınıza güzel bir amaca hizmet etme ve aidiyet duygusunu, topluma ise kendisi için değer yaratmak konusunda samimi olarak çabalayan bir sosyal varlık olduğunuz duygusunu verebilmenizdir. İnsanların çaresizlikten değil, tercihleri nedeniyle çalışanınız veya müşteriniz olmasını istiyorsanız tabi. İşte bu yüzden işletme eğitiminin esası hesap değil ahlak ve davranış bilimidir.
İnsanı evrimsel olarak başarılı bir maymundan fazlası yapan şeyler doğal ya da doğuştan değildir. Bunlar insanlık olarak bizim iyi ve kötü deneyimlerle keşfettiğimiz kollektif tecrübeden ortaya çıkıyorlar. Vahşi bir sürü olmak yerine işbirliği ile bir uygarlık yaratmanın yolu birbirimize karşı iyi olmaktan geçiyor. Bu doğal değil, ayrıca her zaman kolay da değil. James Joyce’un güzel ifadesiyle “milyonuncu kez gidiyorum … dövmeye ruhumun örsünde soyumun yaratılmamış vicdanını”.
İşte bu yüzden yönetici adaylarına vicdan dövmeyi öğretmek bizim verdiğimiz eğitimin en önemli kısmı. Bugünden bakınca söyleyebilirim ki Tuncay Özilhan ve diğer Migros yöneticileri bu dersten fena çaktılar.
* Oba, B., & Gençer, M. (2016). The ghost in the system: Critical management studies in Turkey. In Critical Management Studies (pp. 203-218). Routledge.
Bir de yapılan açıklamaya bakınca vicdansızlık iyice ortaya çıkıyor. Yazık… bu açıklamanın da ayrıca incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
“Migros olarak hepimiz, tarlalarda, çiftliklerde, teknoloji merkezlerinde, mağazalarda, dağıtım merkezlerinde, 55 bin çalışanı, üreticisi ve tedarikçisini de içinde barındıran büyük bir takımın parçasıyız. Ve bu takımın ana amacı müşterilerimize zamanında, en iyi hizmeti 81 ilde sağlamaktır.
Aynı zamanda işçi haklarının gözetilmesinde perakende sektöründe öncü olan Migros’un, mağazalarında 50 yıldan beri sendikalı olarak çalışılmaktadır. Dağıtım Merkezlerimiz ise uzmanlığı gereği 20 yıldır farklı iş ortaklarımız tarafından işletilmektedir. Ana düsturumuz olan öncü işçi hakları aynı şekilde bu işverenlerin de temel duruşudur.
Toplumun temel gıda ve ihtiyaç malzemeleri talebini kesintisiz sevkiyatla karşılama gibi önemli bir toplumsal görev üstlenen dağıtım merkezlerimiz içinden, Avrupa Dağıtım Merkezinde görev yapan bazı çalışanlar, yanıltıcı beyanlar ve yönlendirmeler ile Batı Marmara bölgesindeki tedarik zincirini maalesef kesintiye uğratmışlardır.
İlgili dağıtım merkezi işvereni Us Grup tarafından çalışanlara prim dahil ortalamada %54’lük gelir artışı yapılmıştır. Şubat ayının ilk haftası da zamlı gelir ödemeleri hesaplarına yatırılmıştır. Şeffafça bilinmesini isteriz ki, Us Grup tarafından halihazırda ortalama saatlik ücret 6,6 TL, prim dahil saatlik gelir de 9,7 TL arttırılmıştır. Bahsi geçen saatlik ilave 4 TL eklenmesi durumunda prim dahil gelir artışı %80’e denk gelmektedir ki, bunun da ekonomik rasyonalitesi maalesef bulunmamaktadır. Bu artışı yeterli bulmayıp çalışmak istemeyen bazı kişiler, ne yazık ki çalışmayı sürdürmek isteyen arkadaşlarına da engel olmuş ve çalışma haklarını engellemiştir. Tüm şeffaf iletişime, yakın diyaloğa, uyarılara, 2 ihtara ve defalarca sözlü açıklamalar ile doğruların anlatılmasına rağmen eylemlerini devam ettirmişlerdir. Us Grup, Avrupa Dağıtım Merkezi’nin operasyonlarının günlerce kesintiye uğramasına ve gıda tedarik zincirinin kırılmasına yol açan eylemcilerle, arzu edilen en son şey olsa da mecburi olarak yollarını ayırmak zorunda kalmıştır. Bu süreç hepimizi çok üzmüştür.
Migros olarak elbette herkesin geçim sıkıntısını anlıyoruz. Düsturumuz eşit, adil ve hakkaniyetli bir çalışma ortamı yaratmaktır. Dağıtım Merkezinde Us Grup tarafından maksimum çaba sarf edilip tüm ekonomik koşullar zorlanarak verilebilecek azami zam ile gelir artışı yaratılmıştır. Bu çalışma koşullarını uygun bulan, işyeri sorumluluklarına saygı duyan arkadaşlarımıza kapımızın açık olduğunu önemle belirtmek isteriz.”